Dün başlayan yağmur gece azalıp artarak devam etti. Hava kapalı, yağmur atıştırıyor. İyice bastırmadan çilek bahçesini hazırlamaya karar veriyoruz. İlk iş miyadı dolmuş kuru mayaları çilek ekmeyi düşündüğümüz alana serpiştirmek. Steve bunun solucanlar için bir tür afrodizyak olduğunu söylemişti.
Mayanın üzerine kartonları yaydık üzerine de elimizdeki son gübreyi. Gözümüze az göründü ama toprak yıllardır işlenmediği için o kadar bereketli ki, kökler oraya ulaştıktan sonra ihtiyaçları olanı bulacaktır.
Yağmur bastırmadan işimizi bitirdik ve pazara gittik. Kendi yetiştirdiklerimiz yememiz yaz ortasını bulacak. Pazarda köylü kadınların tezgahlarında ne varsa alıyoruz. Taze soğan, sarmısak, ıspanak, pazı, patates, soğan, acıot (burada 'filiz' diyorlar, araziden de toplayıp pişirdik bir kez) yoğurt, yumurta, erişte, yer fıstığı daha ne olsun.. Geçen hafta enginar fidesi görmüş almayı akıl edememiştim. B. Mollison'ın sebze bahçesi hakkında yazdıklarını tekrar okuyunca üzerine atladım. Domatesleri rüzgardan korumak için enginar öneriyor. Çok yıllık bir sebze oluşu ayrıca cazip. Seneye kendi enginarımızı yeme olasılığından söz etmiyorum bile.
Ben bunları yazarken Ufuk dışarda 'rocket stove' marifetiyle kızlara balık konservesi yapıyor. Fotoğraf makinesini şarj edince (ne yazık ki jeneratör çalıştırmak zorunda kalacağız) sobacı İbrahim'e yaptırdığımız sobanın fotoğraflarını yükleyeceğiz. Belki Ufuk iki satır da yazar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder