21 Nisan 2010 Çarşamba

Arıtsak da mı sulasak, arıtmasak da mı sulasak?

Ufuk ilk haftadan beri karavanda kullandığımız suyu arıtıp sebzelere vermenin derdinde. Bulaşık için arapsabunu, çamaşır için beyaz-yeşil sabun, banyoda da çay ağacı şampuanı kullanıyoruz. İlk kurduğu sistemde çıkan su mekanik olarak arıtıldıktan sonra kum, küçük çakıl ve iri taşlardan süzülerek bir kovada birikiyordu. Sistem çalıştı ancak kum fazla ince olduğu için olsa gerek su çok yavaş süzülüyordu.


Hal böye olunca, Ufuk kumu elemek için bir elek yaptı, taşları da üşenmeyip elleriyle ayıkladı, arıtma daha hızlı hale geldi. Bu arada geçirimsizlik için uygun bir yol bulamadığımız için henüz bir havuz yapmamıştık. Oysa su topraktaki canlı çeşitliliği için vazgeçilmez. -Bu meseleye iki ayrı kaynaktan aynı öneri geldi. Biraz araştırdıktan sonra edindiğimiz bilgileri ve gelişmeleri Havuz Meselesi başlığı altında ayrıca yazacağım.-

Gri su (banyo ve mutfaktan çıkan kirli su) arıtmak için en güzel yollardan biri; suyu, içinde çeşitli bitkilerin ekili olduğu bir havuzdan geçirmek. Bizim de gönlümüzden geçen buydu. Arıtma macerasının bu son bölümünde Ufuk su arıtma kovasını devreden çıkarıp karavandan çıkan suyu yaptığı küçük havuza yönlendirdi.
Havuzun dibine tekneler için yapılmış vanalı bir plastik depoyu keserek yerleştirdi. Havuza japon şemsiyesi, kedi kuyruğu, çay kenarında yetişen nanelerle yine çayda bulduğumuz ve adını bilmediğimiz birkaç su bitkisi daha ekti. Deponun çıkışına uygun bir vana bulunduğunda havuzun suyunu çileklere vereceğiz.








Eski arıtma kovası ise hayatına yağmur suyu deposu olarak devam ediyor ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder