31 Ağustos 2011 Çarşamba

Hasat başladı

İkinci hasat döneminde de sloganımız aynı: Ahlatdede ne verdiyse... 


Ahlatdede bu sene üzüm vermedi, ama bir dolu badem verdi. Geçen yılki armutların kıymetini bilmediğimiz için de pişmanız. Onlarca armut ağacından sadece birinden ürün alabildik, onları da 'kak' yaptık. 


Bademler aynı anda olgunlaşmıyor, kimi kabuğunu atıp kendiliğinden düşmeye başladığında, kimi henüz yeşil, kimi de içiyle birlikte kurumuş oluyor. Aynı ağacı birkaç gün arayla birkaç kez ziyaret etmemiz gerekebiliyor. Birimizin elinde değnek, ötekinde sepet dolaşıyoruz bir haftadır. Bir sepeti dolduracak kadar topladıktan sonra, kabuğunu ayırıp havalandırıyoruz. 


Kurutmak için bir gün yeter diye düşünüyorduk, ancak dün küfeye koyduklarımızın hâlâ nemli olduklarını görüp yeniden güneşe yaydık.


Üzüm hasadı henüz başlamadı. Bu yıl geçen senenin dörtte biri kadar üzüm alsak şanslı sayacağız kendimizi. 

Kırlangıçlara nazire...

Bütün kuşları seviyorum ama galiba en çok kırlangıçları... 

Haftalar önce 2 kırlangıç karavanın etrafında uçmaya başladı. Zaman zaman yere konacak kadar alçalıyorlardı. İlk gün Ahlatdede'nin bir işareti olduğunu düşündüm bunun, ikinci gün fark ettim ki, ortalıkta uçuşuyorlar diye toparlayıp komposta attığım ördek tüyleriydi ilgilerini çeken. 

Havada birkaç tur attıktan sonra güvenli buldukları bir anda pike yapıp gagalarında beyaz bir tüyle uzaklaşıyorlardı. Zamanla yere konacak kadar rahat hareket etmeye başladılar. Biz de avuç avuç tüy topladık kümesten onlar için. Birkaç hafta sürdü bu şekilde. Sayıları giderek arttı ve bir gün gelmez oldular.

Evin sıvasına başladığımızda sık sık konuştuk kuşlardan, insanın yuvasını kendi elleriyle yapmasından. Bağevinin taş kısmını yapmaya gücümüz ve becerimiz yetmedi ne yazık ki. Sıva işini ise zevkle üstlendik.

Malzeme ve tekniği çoğunuz biliyor olmalısınız, yine de iki satır yazalım istiyoruz.

Arazimizde değil ama köyün yakınında kerpiç yapımı için kullanılan killi toprak bulunan bir yer var. Öncesinde bir kova toprak alıp denemiştik. Sonuçtan memnun kalınca bir traktör toprak getirttik.

Toprağı saman ve suyla karıştırıp güzelce çiğnemek gerekiyor. Asıl önemli olan ise, karıştırdıktan sonra birkaç gün beklemek gerekmesi. Her tür killi toprak için gerekli midir bilmiyoruz, ancak biz ilk gün denediğimizde çamur henüz yeterince yapışkan hale gelmemişti. 

Sonrası kolları sıvayıp işe girişmek. Hiç yorucu olmadığı gibi oldukça zevkli. Duvar örülürken 'aman fazla harç kullanmayın' dediğimiz için taşların arasında büyük boşluklar kalmıştı. Tamamını sıvayla kapatırsak kalın bir katman olacaktı. Bu yüzden sıvadan önce boşlukları çamurla doldurmayı tercih ettik. İyi de oldu. Hatta   duvarı bu haliyle bıraksak mı diye bile düşündük. Sonra dışarıdan taş, içerden toprak sıvalı (belki bir kısmı, belki hepsi kireç badana) olmasına karar verdik.

Lahanalar için sıkı rekabet

Her şey rokaları yiyen yeşil kurtların peşine düşmemizle başladı. Her akşam sulamadan sonra 3-5 kurt topluyorduk. Sonra yumurtaları fark ettik.


Yumurtalar temizlenmezse yaprağı yiyerek bir günde küçük tırtıl halini alıyorlar. Bir sonraki aşama da daha tombul yeşil kurtlara dönüşüyorlar.


Ardından lahana yapraklarında da yumurta bulmaya başladık. Hemen hemen her gün 3-5 yaprakta 40-50 yumurtadan oluşan öbekler buluyoruz. Lahanaları sıkça ziyaret edince yumurtaları bırakan kelebeği iş üstünde yakaladık. 

Börtü Böcek kitabına baktık, larvalar en çok Yeşil Kurt'a benziyor, ancak ergin hali kitaptakinden farklı. Bizim gördüğümüz kelebekler sarı üzerine siyah benekliydi.



Lahanalar için kelebekle rekabetimiz sürüyor, bakalım kim kazanacak?

Bu kompost baş döndürüyor...

Sıcak havalarda karavanın mutfağında yemek yapmak, bulaşık yıkamak sıkıntılı bir iş. Armut ağacının gölgesine kurduğumuz açık mutfak bu yaz hayatımızı kurtardı. Ufuk'un, izlediği permakültür videolarından birinde gördüğü döner kompost kovasını eklemesiyle sistem tamamlandı, mükemmelen çalışıyor :)


Geçen yıl beceremediğimiz işlerden biri de kompostu, malzeme konusunda sıkıntı yoktu ancak karıştırmayı ve ıslatmayı ihmal ettiğimiz için kompost oluşumu epey uzadı. Bu sene işi sıkı tutmaya karar verdik. Kompost mutfağa ne kadar yakınsa o kadar kullanışlı. Arada bir sebze yıkadığımız suları ekleyerek nemi ayarlıyoruz. Karıştırma meselesini de Ufuk'un yaptığı sistemle çözünce işler yoluna girdi.


Ufuk fotoğrafta gördüğünüz bidonu kapağına yakın bir yerden delip 8 mm'lik inşaat demiri geçirdi. Demirin işlevi kovayı döndürmek ve içindekilerin karışmasını kolaylaştırmak. Kova düşey eksende düzgün dursun diye delikleri kapağa yakın açmayı tercih etti. Böylece yeni malzeme eklerken işimiz kolay oluyor, ancak çok dolu olduğunda döndürmek biraz zor.


Kovayı taşıyacak kazıkların sağlam olması gerekiyor. Ufuk çukurları taş ve toprakla doldurduktan sonra su dökerek sıkıştırdı. Bu haliyle kovayı ne kadar döndürürsek döndürelim kazıklar oynamıyor. 


Kovanın üstünde hava alması için bir delik var, altındaki musluktan da fazla suyu çıkıyor. İki kişinin mutfak atığı ile bir ayda doluyor. Hoş bizim atıkların çoğunu kanatlı kabilesi yiyor.


Daha büyük bir kova kullanmak isterseniz, döndürmesi kolay olsun diye demiri takacağınız deliği kovanın ortasına açmanızı öneririz. 

26 Ağustos 2011 Cuma

Solucan Kuleleri

Ufuk, kış sebzeleri için hazırladığımız yataklara yerleştirmek üzere 4 solucan kulesi hazırladı.


Neler gerekti?
  • Plastik boru
  • İnce gözenekli plastik/metal tel ya da tül
  • Matkap
  • Boruyu kesmek için taş motoru (spiral)
  • Törpü
Nasıl yaptı?
50 cm uzunluğunda 10 cm çapında 4 boru aldı.


Solucanların girip çıkması için borunun toprak altında kalacak kısmı için matkapla delikler açtı.


Deliklerin çapaklarını temizledi. Böylece minik kırmızı solucanlar kuleye sağ salim girip çıkacak.

Boruların bağlantı noktalarından kestiği 5-8 cm yüksekliğinde parçaları arasına plastik tel koyarak kapattı.


Kuleleri toprağa 20 cm kadar gömdükten sonra içlerine besin olarak yumurta kabuğu, çay, gazete parçaları ve taze mutfak atıkları koydu. Ardından da kompostan topladığımız 50-60 solucanı kulelere paylaştırdı. Solucanların kullanmaya devam etmesi için kulelere haftada birkaç kez taze mutfak atığı ekliyoruz. 






8 Ağustos 2011 Pazartesi

Cotinis nitida [L.] nam-ı diğer Fosfor

Adını bilmediğimiz için Fosfor dediğimiz böceği H. Ozan Erzincanlı tanıdı :) Cotinis nitida [L.] (Green June Beetle)





4 Ağustos 2011 Perşembe

Fosfor'u tanıyan var mı?

Temmuz ayı boyunca her yerde karşımıza çıktı(lar), yeğenimiz Yağmur renginden dolayı 'fosfor' koydu adını, gerçekte kim olduğunu bilen varsa bize de söyler mi?


Yabani çiçekler, ağaçlar ve çalıları tanımak için harika kitaplarımız var, böcekler için de arıyoruz aklınızda olsun.  

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Bayramiç Tohum Takas Şenliği

Permakültür grubunu izleyenler Bayramiç Tohum Takas Şenliği hakkında epey yazı okudular, bilmeyenler için kısa bir özet ve birkaç fotoğraf:


Bayramiç'te her yıl Ayazma Şenlikleri adı altında bir festival düzenleniyor. Bu yılki festivale Bayramiç Çevre Platformu'nun önerisi, desteği ve çabasıyla Tohum Takası ve Köylü Pazarı adı altında bir program eklendi. 


Yerel üreticilerin tohumlarını takas etmesi için kurulan masada 50 küsur üretici vardı. Köyden biraz nazlanarak gelen komşularımız masadaki köylüleri ve ellerindeki tohumları görünce, daha bol çeşit getirmediklerine hayıflandılar. Bizden dinlerken masal gibi geliyordu, görenler görmeyenlere anlatırsa seneye daha kalabalık bir grupla başlı başına bir festival düzenlenir belki.




Aynı gün öğleden sonra Altın İşgali ve Kazdağları konulu bir panel düzenlendi. Dinlediklerimiz akıl almaz, altına karşı yaşamı savunmak zorunda kalmak ne acı :( 





Fotoğrafları sevgili Sevgi Akar'ın Picasa albümünden aldım. 

Temmuz güzelleri

Mayıs ayında iki minik saksıyla havuza koyduğumuz nilüferlerin büyümesini yaprak yaprak izledik desek yeridir. Nihayet birkaç gün önce ilk tomurcuğu, iki gün sonra da çiçeğini gördük :) Ancak gördüğünüz fotoğraf o ilk çiçeğe ait değil!?


Nilüferin açtığı günün akşamı Tütü ve Eğriboyun havuz ziyaretini -kahvaltıdan sonra ördekleri aşağıdaki sulama havuzuna götürüyoruz, akşamları da kendileri dönüyor- kısa tutup, kümese giremeyince nilüfer havuzunda zaman geçirmeye karar vermişler. Köyden döndüğümüzde olan olmuştu,  saksılar devrilmiş, yaprakların bir kısmı yenmiş, güzelim nilüfer kayıp :(


Vejetaryenliğe son vermenin zamanı geldi mi diye düşünmediysem ne olayım.


Verdikleri hasar ölümcül olmadığı için bir hafta içinde açan yeni tomurcuklardan gördüğünüz güzeller çıktı ortaya. Ne zaman bakbakbak... seslerinin yaklaştığını duysak havuzu kolaçan ediyoruz şimdi.

Barınak

Bloga Mayıs'tan beri yeni yazı girmeyişimizin nedenini soranlara daha çok bağevini bitirmekle uğraştığımızı, şimdiye kadar yapılanların da blog okurları için ilginç olmayabileceğini söylemiştik. Ufuk bugüne kadar olanları aşağıda kısaca özetledi, bundan sonrakileri de aşama aşama anlatırız belki: 


Geçen kış karavanda bir ısınma düzeneği kuramadığımızdan Kasım başında apar topar “uygarlığa” dönmek zorunda kalmıştık. Hayvanlarla göç etmek hem zor hem de sürdürülebilir değil artık. Hal böyle olunca bu kış, içinde soba yakılabilecek bir “bağevi” yapmak zorunlu oldu. Ocak ayında gelip köyde kış pozisyonu aldık (buradaki biz Ufuk ve Zuzu dan oluşuyor). Gün boyu ev inşaatında çalışıyor, akşam kahve kapanana kadar soba başında oturuyor, gece ben karavandaki uyku tulumu, yorgan ve battaniye yığınımın içine giriyor Zuzu ise kulübe olarak kullandığımız arabasına giriyordu.


Bizim köyün ustası, bizim çayın taşını ve kumunu kullanarak temelsiz taş bir bina yapıverdi bize. Pek onaylamasa da binanın yuvarlak hatları ve ”pasif solar ev” için gereken delikleri bırakma konusunda ikna olmasa da istediklerimi yaptı.





Şimdi biz saman ve killi toprakla sıvasını yapıyoruz. Zeminde de aynını kullanmayı planladık. Bu kış için oduna da yazıldık, rahat bir koltukla birkaç kitaba kaldı iş…












Kış sebzeleri ne zaman ekilir?

Ahlatdede'ye gelişimiz gecikince bostan yapmaktan vazgeçmiştik. Açık mutfağın arkasına atık sularla büyüyüp giderler diye ektiğimiz 8-10 biber, 3-5 fasulyeyi de fırsat buldukça kümesten kaçan kanatlılar hakladılar.


İki kişi iken haftalık 3-5 kg sebze 2-3 kg meyve yetiyor bize. Onu da köylüden almayı boynumuzun borcu biliyoruz, ne var ki, sebze-meyveyi sepetlere koyup üzerlerini sürekli ıslak bezle örttüğümüz halde, 2-3 gün içinde pörsümeye başlıyorlar. Şükür boşa giden bir şey olmuyor, biz yiyemesek, hayvanlara, onlar beğenmese komposta atılıp toprağa geri dönüyor her şey. 


Köy ziyaretlerinde elimize tutuşturulan torbalardan çıkanları da turşu, reçel, konserveye dönüştürüp değerlendirmeye çalışıyoruz.

Kış için planlarımız başka, yükseltilmiş sebze yataklarını hazırladık. 



Kümesin altından aldığımız toprağın üzerine bir kat saman, üstüne keçi gübresi, bir kat daha saman ve bağevinin temelinden çıkan zemin toprağı serdik.




Küçük yataklardan birine pırasa diğerine lahana fideleri diktik.


Büyük olana da havuç, turp ve kereviz ekmeyi planlıyoruz. Elimizdeki kitaplar havuç ve kereviz tohumlarının erken baharda ekildiğini söylüyor. Pazarda tohumcu kadınlara soruyoruz, 'suladıktan sonra her zaman olur' diyorlar, ama deneyimlerimiz gösterdi ki onların 'olur' dediği her zaman olmuyor. 


Tohum takas şenliğinden aldığımız havuç tohumlarının bir kısmını filizlendirmeyi düşünüyoruz. Sonuçları yazarız.